2 Şubat 2011 Çarşamba

Ataşehir Belediyesi Kent Konseyi güzel bir proje yapmıştı, İnsan Hakları Haftası etkinliği olarak. Ben de katkı verdim ve dün bu etkinliğe katkı veren herkes için hoş bir plaket töreni vardı. Toplam belki 20 kişiydik. Benim plaketimde Pisikog yazıyordu, bir başkasının da soyadı yanlıştı. Daha önce de bir kez üzerinde Psikolak yazan bir plaketim olmuştu. Kaç tane Çiydem Aydın yazılı plaketim var, bilmiyorum. Şimdi soru şu, okuma yazma ve açık bir dikkat sorunu olan kişiler neden plaket yazıcısı olur? 2004 Yerel Seçimlerinden şöyle bir bez afiş de hatırlıyorum:" Güçbirlik adayı...". Güçbirliği yazması gerekiyordu!

Tabii ki "satlık, kanoferli" evlerin bu ilanları yazan sahipleri veya emlakçıları, asla karbüratör veya karoser yazamayan kamyon arkası yazıcıları da var. İşin acıklı tarafı, bu insanların hatalarını sürdürerek para kazanmayı da sürdürmeleri. Bizim plaketçi mesleğimi ya da adımı yanlış yazdı diye dükkanı kapatmak zorunda kalmıyor ki. Yanlış yapa yapa evini geçindirmeye devam ediyor. Fakat ben epeydir bu gibi minik (!) hatalara gülmüyor, artık öfkeleniyorum.

İlişki toplumu olmanın sayısız kötü sonucundan biri de bu. İşini kötü ya da vasat yapmanın bile önemli olmaması. Bizim köylü, filanın bacanağı, falanın kayınçosu olmak yeterli. İşini yapamamışsın ne gam! Böylece, ne hatalardan ders alınıyor, ne de "ileri" gidiliyor. Olduğumuz yerde bir ileri bir geri debeleniyoruz.

27 Ocak 2011 Perşembe

kadınların zamanı

Güya bugün evde oturdum! Bir sürü telefon geldi, hepsi ayrı bir krizden söz eden. Yemek yapmak gerekiyordu, her zamanki gibi. Ayrıca ev toplama, Digitürk servisi ile ilgilenmek, epeydir bekleyen maillere cevap yazmak gibi başka angaryalar da vardı. Gece yarısı hepsi bitti. Ama artık uyuma zamanı!

Bir kadının kendine ayırması gereken "oda" nın yanı sıra "zaman" da olmalı. Ama bugün, şunu açık ve net anladım ki, insanın zamanı nasıl geçirdiği kesinlikle tercihleriyle veya karakteriyle belirlediği bir şey değil. Zamanın nasıl geçeceğini tamamen zorunluluklar belirliyor. Ve kadınlar için, o zorunluluklar hiç bitmiyor! Erkekler örneğin, para kazanmayı bir zorunluluk olarak görüyorlar. Bunu da gün içinde - çalışıp para kazandıkları bir işleri varsa- yapıp bitiriyorlar. Bu kadar. Geri kalan bütün işler, yani aslında hayatın akması için gereken bütün işler kadınlar tarafından yapılıyor. Bakım, hizmet, ilişkiler, çocuklar, temizlik, sökük dikmek... offf!

Halbuki mesela, müzik dinlemek isteyebilir bir kadın. Ya da kitap okumak veya sessizce oturup tespihini çekmek, televizyonda bir dizi izlemek. Hah! Kocası varsa, yatarken ses istemez, gözüne ışık girdiği için lambaya izin vermez, televizyonda da onun istediği şey izlenir. Koca yoksa ve çocuklar uyumuşsa, o zaman kadın belki istediğini yapabilir. Tabii sabah erken kalkıp işe gitmeyecekse. Kadınlık zor zanaat hakikaten.